Nükleer Enerji
Nükleer enerji, 1789 yılında uranyumun keşfiyle başlayan ve 1934 yılında atomun parçalanmasıyla devam eden süreçte politikacıların, bilim insanlarının ve sanayicilerin gündemine girmiştir. Diğer birçok teknolojik gelişmede olduğu gibi, önce askeri ve savunma amaçlı başlayan çalışmalar daha sonra ticari uygulamalara yönelmiştir. Birçok ülke, nükleer enerjiden faydalanılması yönünde yoğun çalışmalar gerçekleştirmiş; bu çalışmalar neticesinde atomların parçalanması sonucu açığa çıkan ısı enerjisini elektrik enerjisine dönüştürecek sistemler geliştirilmiştir. Bu sistemler, diğer bir deyişle nükleer santraller, nükleer enerjinin güvenli, kontrollü ve sürdürülebilir bir şekilde elde edilmesini sağlamaktadır.
Nükleer santrallerin kurulumu, 1970’li yılların başındaki petrol kriziyle birlikte hız kazanmıştır. Petrol ve diğer hidrokarbon kaynaklarına sahip olmayan ülkeler, bu kaynaklara olan bağımlılıklarını azaltmak ve enerji arz güvenliklerini temin etmek amacıyla nükleer santrallere yönelmişlerdir. Nükleer santraller, tüm dünyada hızlı bir şekilde işletmeye alınırken, 1979 yılında ABD’de yaşanan Three Mile Island (TMI) ve 1986 yılında Sovyetler Birliği’nde (bugünkü Ukrayna sınırları içinde) meydana gelen Çernobil kazaları süreci görece olarak yavaşlatsa da, nükleer santraller tüm dünyada kurulmaya devam etmiştir.
Bu kazalardan çıkarılan dersler ışığında “nükleer güvenlik kültürü” kavramı gündeme gelmiş; tüm dünyada daha güvenli nükleer santrallerin kurulması ve işletilmesi için hem idari hem de teknik açıdan gelişmeler yaşanmıştır. Bir yandan nükleer alanda düzenleme ve denetleme yapacak kurumlar kurularak faaliyetlerin takibi ve kontrolü sağlanırken, diğer yandan daha güvenli malzeme, sistem ve bileşenlerin üretimi için yeni teknikler, teknolojiler, standardizasyon ve kalite sistemleri geliştirilmiştir.
Nükleer Enerjinin Tercih Edilme Nedenleri
Nükleer santraller, sahip oldukları kendilerine özgü özellikler nedeniyle ülkelerin tercih ettiği bir enerji kaynağı olagelmiştir. Çevreyi, toplumu ve gelecek nesilleri gözeten; güvenilir, düşük maliyetli, sürdürülebilir ve erişilebilir enerji kaynaklarına olan ihtiyaç, nükleer santralleri diğer alternatif kaynaklara göre ön plana çıkarmaktadır.
Nükleer santraller, meteorolojik koşullardan etkilenmeden 7 gün 24 saat boyunca güvenli bir şekilde elektrik üretimi gerçekleştirebilmektedir. Elektrik birim maliyet fiyatlandırmasında, nükleer yakıtın maliyeti toplam maliyet içinde oldukça düşüktür. Bu nedenle yakıt fiyatlarındaki dalgalanmalar, elektrik üretim maliyetlerini önemli ölçüde etkilememektedir. Ayrıca nükleer yakıtın hammaddesi olan uranyum, dünyanın çeşitli coğrafyalarına yayılmış durumdadır.
Nükleer santraller, işletme sırasında sera gazı salımı gerçekleştirmemektedir. Dolayısıyla enerji arzı sağlanırken iklim krizi ve iklim değişikliği üzerindeki etkileri minimum düzeydedir. Buna ilaveten, nükleer santrallerin birim elektrik üretimi başına kurulum alanı, diğer tüm santrallere göre oldukça küçüktür. Bu nedenle tarım, yerleşim ve doğal yaşama olan etkisi diğer enerji üretim yöntemlerine kıyasla daha azdır.
Güvenlik ve Çevresel Etki
Nükleer santraller, sahip oldukları çok katmanlı güvenlik sistemleri sayesinde doğal radyasyonun yalnızca %1’i kadar bir etkiye sahiptir. Bu nedenle santral çevresinde yapılan tarım, balıkçılık ve turizm faaliyetleri ile civarda yaşayan halk bu durumdan etkilenmemektedir. Paris, Londra, New York gibi dünyanın en önemli turizm ve yerleşim merkezlerinin hemen yanı başındaki nükleer santraller onlarca yıldır güvenle işletilmektedir.
Yaklaşık 70 yıllık süreçte edinilen tecrübeler, iyi örnekler ve gelişen teknoloji sayesinde günümüzde kurulan nükleer santraller, "3 (+) nesil" olarak adlandırılmaktadır. Dışarıdan insan müdahalesi olmaksızın 72 saat boyunca reaktör soğutma, uçak çarpmalarına karşı koruma, pasif güvenlik sistemleri, dijital kontrol odaları, modüler ekipman ve sistem tasarımları gibi birçok önemli yenilik, santrallerin daha güvenli tasarımlara sahip olmalarını sağlamıştır.
Küresel Durum ve Türkiye’nin Yeri
Temmuz 2025 itibarıyla 31 ülkede toplam 416 nükleer reaktör işletmede, 15 ülkede ise 62 adet nükleer reaktör inşa halindedir. Nükleer santrallerde üretilen elektrik, dünya elektrik arzının yaklaşık %10’unu karşılamaktadır.
Ülke bazında bakıldığında:
- Fransa elektrik talebinin %67’sini,
- Slovakya %60’ını,
- Belçika yaklaşık %57’sini,
- Macaristan yaklaşık %47’sini,
- Güney Kore %30’unu,
- ABD ise %18’ini nükleer enerjiden karşılamaktadır.
İnşa halindeki reaktörlerin dağılımı:
- Çin: 29
- Hindistan: 6
- Türkiye: 4
- Rusya: 4
- Mısır: 4
- Güney Kore: 2
- İngiltere: 2
Fukuşima kazasının yaşandığı Japonya, kaza sonrası tüm nükleer santrallerini geçici olarak durdurarak güvenlik standartlarını güncellemiş, gerekli denetimlerin ardından güvenlik şartlarını sağlayan reaktörleri yeniden işletmeye almıştır. 2024 yılı sonu itibarıyla Japonya’da 14 reaktör faal olarak elektrik üretmektedir.
Türkiye'nin Nükleer Enerji Yolculuğu
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Rusya Federasyonu arasında 12 Mayıs 2010 tarihinde imzalanan “Akkuyu Sahasında Bir Nükleer Güç Santralinin Tesisine ve İşletimine Dair İşbirliği Anlaşması”, ülkemizin yarım asırlık nükleer santral kurma hedefi açısından son derece önemli bir dönüm noktası olmuştur. Anlaşmayı takiben:
- 13 Aralık 2010: Proje Şirketi kurulmuş ve çalışmalar başlamıştır.
- 1 Aralık 2014: Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan ÇED Olumlu Kararı alınmıştır.
- 15 Haziran 2017: EPDK’dan üretim lisansı alınmıştır.
İnşaat süreci:
- 3 Mart 2017: İlk ünite için inşaat lisansı başvurusunda bulunulmuştur.
- 19 Ekim 2017: Sınırlı çalışma izni alınarak sahada nükleer güvenlikle ilgili olmayan yapıların inşaatına başlanmıştır.
- 2 Nisan 2018: İlk ünitenin inşaat lisansı verilmiştir.
- 30 Kasım 2018: İkinci ünite için sınırlı çalışma izni alınmıştır.
- 26 Ağustos 2019: İkinci ünite inşaat lisansı verilmiş, temeli 8 Nisan 2020'de atılmıştır.
- 28 Mart 2019: Üçüncü ünite için başvuru yapılmış, lisans 13 Kasım 2020’de verilmiş ve temel 10 Mart 2021’de atılmıştır.
- 12 Mayıs 2020: Dördüncü ünite için başvuru yapılmış, lisansı 28 Ekim 2021’de alınmıştır.
Böylece Akkuyu NGS sahası, dünyanın en büyük nükleer santral inşaatlarından biri hâline gelmiştir.
Yerli Katkı ve İnsan Kaynağı Gelişimi
Nükleer güç santrallerini yalnızca elektrik üretim tesisleri olarak değerlendirmemek gerekir. Yaklaşık 550 bin parçadan oluşan bu yüksek teknoloji projesi, diğer sektörlere de dinamizm sağlayarak sanayimize ve istihdama önemli katkı sunmaktadır.
İnsan kaynağının geliştirilmesi kapsamında Akkuyu Nükleer A.Ş. tarafından:
- 251 Türk öğrenci lisans,
- 146 öğrenci yüksek lisans eğitimi için Rusya Federasyonu’ndaki üniversitelere gönderilmiştir.
- Mezun olan 322 öğrenci Akkuyu NGS’de istihdam edilmiştir.
- 75 öğrenci hâlen öğrenimine devam etmektedir.
- 2025-2026 döneminde 70 öğrencinin daha gönderilmesi planlanmaktadır.
Buna ek olarak:
- NDK için: 141
- TENMAK için: 187
- TÜNAŞ için: 112
- ETKB için: 23 öğrenci olmak üzere toplam 463 öğrenci yurt dışında eğitim almak üzere görevlendirilmiştir.
Güncelleme Tarihi: 29.07.2025