İklim Değişikliği ve Uluslararası Müzakereler

İklim değişikliği, sınır tanımayan ve gelişmişlik düzeyinden bağımsız olarak tüm ülkeleri etkileyerek bugün küresel ölçekte karşılaşılan en büyük sorunlardan biri olarak kabul edilmektedir.

Ülkemizin de yer aldığı Akdeniz havzası, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı en kırılgan bölgelerden biri olarak görülmektedir. Ülkemiz hâlihazırda iklim değişikliğinin sebep olduğu su kaynaklarının azalması ve çölleşmeden etkilenmeye başlamıştır. İklim değişikliği ile mücadele sadece bir çevre sorunu olarak algılanmamakta, düşük karbonlu ekonomiye küresel düzeyde geçilmesi ülkelerin büyüme stratejileri, enerji politikaları, sağlık politikaları, tarım politikaları, gıda güvenliği ve sürdürülerebilir kalkınma hedeflerini de şekillendirerek insanların yaşamlarında köklü bir değişim öngörmektedir.

 

1980’li yılların sonlarından başlayarak, insanların iklim sistemi üzerindeki olumsuz etkisini ve baskısını azaltmak için, Birleşmiş Milletler ve uluslararası kuruluşların öncülüğünde yapılan çalışmalar neticesinde 1992 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) ve 1997 yılında Kyoto Protokolü (KP) 2015 yılında ise Paris Anlaşmasını (PA) oluşturmuştur. BMİDÇS, KP ve PA bir yandan insan kaynaklı sera gazı emisyonlarını sınırlandırmaya yönelik yasal düzenlemeler getirirken, bir yandan da uluslararası emisyon ticareti, teknoloji ve sermaye hareketleri konusunda giderek etkin olmaya başlamıştır. 

 

İklim değişikliği ile mücadele bağlamında oluşturulan BMİDÇS’nin yürürlüğe girmesiyle birlikte sözleşmeye taraf ülkelerin etkin olarak katıldığı Taraflar Konferansı, diğer adıyla COP, düzenlenmeye başlanmıştır. İlk Taraflar Konferansı (COP 1) 1995 yılında Almanya’nın Berlin kentinde, Kyoto Protokolü’nün kabul edildiği COP 3 Japonya’nın Kyoto kentinde, Paris Anlaşması’nın kabul edildiği COP 21 Fransa’nın Paris kentinde yapılmıştır. Anlaşmanın uygulanabilirliğine dair müzakereler her yıl Kasım ayında farklı ülkelerin ev sahipliğinde gerçekleştirilmektedir. 

 

Emisyon yoğun ve kaynak kullanımı fazla olan bir sektör olan enerji sektörü de bu anlaşmaların getirdiği veya getireceği düzenlemelerden en çok etkilenecek sektörlerden birisi olacaktır. Bu kapsamda ülkemiz, sürdürülebilir kalkınma hedefleri çerçevesinde, sahip olduğumuz enerji kaynaklarını etkin, verimli ve çevreye en az etkiyi yapacak şekilde kullanma azmindedir.

 

Kalkınmanın temel girdisi olan enerji üretiminde yenilenebilir kaynaklara gereken önemi vererek ve madenlerimizi çevresel standartlara uygun bir şekilde değerlendirerek hem çevre alanındaki sorumluluklarımızı yerine getirmiş hem de enerji arz güvenliğimizi sağlamış olmaktayız. Bakanlığımız, ulusal ve uluslararası düzeyde yapılan çevresel çalışmaları yakından takip etmekte ve böylece sürdürülebilir kalkınma hedeflerimize katkıda bulunmaktadır. Ayrıca Bakanlığımız iklim değişikliği ile mücadeledeki şeffaflığı göstermek adına hazırlanan Ulusal Sera Gazı Emisyon Envanteri’nin Elektrik ve Isı Üretiminden kaynaklanan emisyonların hesaplanmasından sorumludur. Bunun yanında yenilenebilir enerji kullanımı vb. yöntemlerle sağlanan Sera Gazı Salım azaltımlarının hesaplanmasında kullanılmak amacıyla Türkiye Ulusal Elektrik Şebekesi Emisyon Faktörü Bakanlığımız tarafından yayınlanmaktadır. Ayrıca, kurumsal firmaların kullanarak elektrik tüketimleri kaynaklı Kapsam 2 sera gazı emisyonlarını hesaplayabilmelerine de olanak sağlayan Türkiye Elektrik Üretimi ve Elektrik Tüketim Noktası Emisyon Faktörleri Bakanlığımız tarafından yayınlanmaktadır.

 

Uluslararası Müzakerelere ve İlgili Dokümanlara ilişkin detaylı bilgiye ulaşmak için tıklayınız.

 

Güncelleme Tarihi: 08.09.2022

Burada yer verilen bilgiler Bakanlığımız Web Sayfası kullanıcılarına bilgi verme amacıyla hazırlanmış olup bağlayıcı bir resmi belge niteliği taşımamaktadır.

Belge & Dosyalar